Efendimizin Doğumu


Efendimizin Doğumu

Allah Celle’nin ve meleklerin medhettiği, Rabbimizin, hayatı üzerine yemin ettiği[2], alemlere rahmet olarak gönderdiği, yüce ahlak sahibi, içimizden birisi, canımızdan daha sevimlisi[], bizi pek seven, üzerimize titreyen, şefkat ve merhamet dolu Efendimiz, uyarıcımız, müjdecimiz[8], en güzel örneğimiz, Allah’a davet eden nur yüzlü kandilimiz, Ademoğullarının önderi sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, Fil Vakası’ndan 50-55 gün kadar sonra Halil olan dedesi İbrahim’in kurduğu şehirde, Mekke-i Mükerreme’de dünyaya geldi.

Peygamberimiz pazartesi gecesi sabaha yakın bir saatte yeryüzüne teşrif etti.[12]Arkadaşlarından birisi pazartesi günü oruç tutmanın önemini sorduğunda Allah Rasulü şu cevabı vermiştir: ‘O gün benim doğduğum gün, vahyin bana inmeye başladığı gündür.’

Allah Rasulü genel kabule göre Rebiülevvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Bununla birlikte Efendimizin doğum tarihini belirlemeye çalışan Mısırlı astronomi âlimi Mahmut Feleki, Peygamberimizin oğlu İbrahimin vefatı günü meydana gelen güneş tutulmasından hareketle 20 Nisan 571 (9 Rebiülevvel) tarihini tesbit etmiş, Muhammed Hamidullah ise Cahiliyye Arapları arasında uygulanmakta olan Nesi Takvimini dikkate alarak 17 Haziran 569 tarihine ulaşmıştır.[14]

Peygamberimizin doğumu sırasında Osman b. Ebi’l-As’ın annesi Fatıma binti Abdullah ve Abdurrahman b. Avf’ın annesi Şifa Hatun, Hz. Amine’nin yanında bulunmuş, yeryüzünün bu en kutlu doğumuna nezaret etme şerefine nail olmuşlardır.[15]

Allah Rasulünün doğduğu gece pek çok olağanüstü hadisenin gerçekleştiği rivayet edilmektedir. Buna göre İran hükümdarının sarayının on dört burcu yıkılmış, İranlıların taptıkları ve bin yıldan beri yanmakta olan ateşleri sönmüş, Save gölü kurumuş, Semave nehri taşmış, Kabe’de bulunan putlar yüzüstü yere düşmüş, bir çok Yahudi ve Hristiyan âlimi o gece Ahmed aleyhiselamın yıldızının doğduğunu ifade etmiştir. Ancak bu hadiseler ilk dönem siyer ve hadis kaynaklarımızda yer almamakta olup, bu rivayetlere ihtiyatla yaklaşılması gerekmektedir.[16]

Efendimizin babası Abdullah b. Abdülmuttalib, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları koluna mensub olup daha evvel de zikrettiğimiz gibi ticari bir seyahatin dönüşü sırasında rahatsızlanmış ve oğlunu göremeden, yirmi beş yaşında Medine‘de vefat etmiştir. [17]Abdullahın babası; Mekke’nin bilge lideri Abdülmuttalib b. Haşim, annesi ise; Fatıma binti Amr’dır. [18]Peygamberimizin annesi; yine Kureyş kabilesinin önde gelen ailelerinden birisi olan Zühreoğullarının lideri Vehb b. Abdümenaf’ın kızı Amine’dir. Amine’nin annesi ise Berre binti Abüluzza’dır.[19]

Allah Rasulü, atası İbrahim Aleyhisselam’ın duası[20], kardeşi İsa Aleyhisselamın müjdesi[21]ve annesi Amine’nin rüyasıdır. Hz. Amine, hamileliği sırasında bir rüya görmüş; rüyasında kendisinden bir nur çıktığını, bu nurun aydınlığıyla Şam ve Busra saraylarını seyrettiğini ayrıca bir oğlunun olacağı müjdelenerek adını Muhammed ya da Ahmed koymasının tavsiye edildiğini söylemiştir.[22]

Efendimizin dünyaya gelmesi üzerine annesi Amine, Kureyş lideri Abdülmuttalib’e haber göndererek bir oğlunun olduğunu müjdelemiştir. Kabe’nin yanında Hicr’de bulunan Abdülmuttalib, oğullarıyla birlikte Muhammed aleyhisselamı görmeye gitmiş, Efendimizi kucağına alarak Kabe’ye götürmüş, çok sevdiği oğlu Abdullah’ın vefatından sonra kendisine bu erkek çocuğu nasib eden Allah’a şükretmiştir.[23]Amine, hamileliği esnasında yaşadığı olağanüstü halleri ve oğlunun adının Muhammed olması gerektiğini de Abdülmuttalib’e haber vermiştir.[24]

Efendimizin amcası Hz. Abbas yıllar sonra bu tatlı hadiseyi Müslümanlara anlatmış; annesi ile birlikte Aminenin yanına gittiklerini, Muhammed aleyhisselamın ayaklarını döşeğine vurduğunu bugün gibi hatırladığını ve kendisinin Efendimizi öptüğünü söylemiştir.[25]

Abdülmuttalib, sevgili torununun doğumunun yedinci gününde onu sünnet ettirmiş, kurbanlar kestirerek Mekke halkına ziyafet vermiş ve torununun adının Muhammed olduğunu ilan etmiştir. Kureyşliler, atalarının arasında Muhammed isimli bir kimsenin olmadığını hatırlatarak neden Muhammed ismini verdiğini sorduklarında ise onlara şu cevabı vermiştir: ‘Hem yerdekilerin hem de göktekilerin onu övmesini istedim.’[26]

Allah Rasulü şöyle buyurur: ‘Benim beş ismim vardır. Ben Muhammed’im. Ben Ahmed’im. Ben Mahi’yim. Allah, küfrü benimle yok edecektir. Ben Haşir’im. İnsanlar kıyamet günü benim peşimden dirileceklerdir. Ben Akıb’im. Benden sonra peygamber gelmeyecektir.’[27]

O, herkesin ve tüm peygamberlerin kendisine tabi olduğu Mukaffi’dir. O, rahmet ve tevbe peygamberidir. O; cihadın peygamberi, kıyamet günü enbiyanın önderi ve insanlığın şefaatçisidir.[28]

Allah Teala Kuran-ı Kerim’de, Efendimizi dört kez Muhammed ismiyle[29], bir kez de Ahmed ismiyle zikretmiştir.[30]Ahmed; hem Allahı en çok öven, hem de kullar arasında en çok övülen kimse anlamına gelir. Efendimizden önce hiç kimseye Ahmed ismi verilmemiştir.[31]

Bir ömür boyu Rabbini öven Efendimiz, geceleri gözyaşları içinde Rabbini zikreden, gündüz olduğunda Allah’ın dinini yüceltmek için kapı kapı dolaşan, savaş meydanlarında canını ortaya koyan sevgili Peygamberimiz; seni Allah Celle kitabında övmüş, Müslümanlar anne babalarından, çocuklarından daha çok seni sevmiş, senin davan için canlarından vazgeçmiştir. Ahmed ve Muhammed isimleri hiç kimseye senin kadar yakışmamıştır.

Satanizm ve Çeşitleri Aman Dikkat edelim


Satanizm; ve Çeşitleri

Satanizm

ModeRrnizmle beraber sosyal organizasyonlarda önemli değişiklikler olmuştur. En başta aile, Akraba (Eş Dost)lık, yaş grupları eski fonksiyonlarını yitirmiş, bunun yerine kazannılan statüler ön palana çıkmış ve Akraba (Eş Dost)lığın yerini uzmanlaşmış teşekküller almıştır.
Satanizm’in Tanımı:

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Satanizm, başlangıç itibariyle ortaçağ büyücülerine ve Hıristiyanlık’tan uzaklaşan ayrılıkcı gruplara (heretiklere) kadar dayandırılmış bulunan ve 19. Asrın sonlarında Amerika ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde ortaya çıkan ve günümüze kadar düzensiz olarak da olsa devam ettirilmiş olan bir inanç ve uygulamadır.
Ahmet Güç, belki de Türkçe olarak yapılmış en geniş araştırma olan eserinde, çeşitli kaynaklardan Satanizmle ilgili şu tanımları zikretmektedir.
Satanizm: “Şeytan’a, diğer bir ifadeyle Yahudi-Hıristiyan geleneği tarafından Tanrı’nın tam karşısında mutlak Kötü (kem)Iük veya mutlak Kötü (kem)lüğün temsilcisi olarak tecessüm ettirilen şahsiyet veya prensibe ibadet etmek demektİr. Aynı zamanda bu ibadet; Yahudi-Hıristiyan dini tahakkkümüne karşı bir başkaldırı hareketi olarak da tanımlanmaktadır.”
“Satanizm; Katolik Hıristiyanlarına karşı aşırı isyankar gruplar tarafından değişik zamanlarda uygulanmış olduğu söylenen, Şeytan’a tanrı diye tapınma faaliyetidir.”

“Satanizm; Şeytanî tasarruf veya uygulama; Şeytan’a ibadet ve özellikle Hıristiyan ayininin alaylı bir tarzda kutlanışıdır.”

“Satanizm; netice itibariyle insanı özgürleştirmek; onun Hayatt, zevk ve mutlak özgürlük arzusunu tatmin etmek amacıyla Tanrı’ya başkaldırma cesaretine sahip Melek olarak Lusifer’e tapınılmış olan, Hıristiyanlık içindeki bir sapkınlıktır”(1)
Genel olarak yapılan bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere Satanizm; karakter (nitelik)istik olarak bİr protesto hareketi şeklinde, şey (Bilinmeyen)tanın en önemli özelliği olan muhalefet ve başkaldırıyı esas alarak özellikle Hıristiyanlığa ve genel olarak da dine ve dînî olan her şey (Bilinmeyen)e karşı çıkan bir reaksiyon olarak karşımıza çıkmaktadır.

Geleneksel Satanizm:

Ülkemiz gündemine, son yıllardaki bir takım hadiselerle gelen Satanizm akımının, bugünkü gençler üzerindeki merak ve tesirini anlamak açısından, daha ziyade önem taşıyan modeRrn Satanizmdir. Ancak Satanizmin bu dönem anlayışını daha iyi kavramak açısından, temellerini oluşturan geleneksel anlayışa da temas etmek yararlı olacaktır. Genel olarak ifade etmek gerekirse geleneksel Satanizm; Hıristiyanlığın Şeytan anlayışını, Hıristiyan ahlak ve felsefesini, Hıristiyanlığın Hayatt ve dünya (Felek) görüşünü baz alan ve fakat tamamen Hıristiyanlık karşıtı bir görüş ve düşşünceye sahip bulunan bir grubun temsil ettiği Satanist anlayıştır.(2)
Geleneksel Satanizmde yedi basamaklı bir sistem söz konusu olup, bunun ilki kişinin önce “BIack Mass” gibi Satanist törenlere katılması ve daha sonra ise Satanist bir grup meydana getirmesi şeklinde olur. Ayinler, büyüsel gruplar ve belirli sinistler (Kötü (kem), karanlık) göre ( öyle bildirilmiştir )vleri üstlenme yolu ile Kötü (kem)lüğün doğrudan tecrübelerini gerektiren bu yolun ilk safhalarından sonra birey daha da ilerler. Bu tür ilk göre ( öyle bildirilmiştir )vlerden birini söylemek gerekirse, bu, insan kurbanını veya şey (Bilinmeyen)tana kurban sunmayı gerektirir. Daha sonraki safhalarda ise kişi, uzun yıllar isteyen birtakım denemelerden geçilir ve yedi basamaklı bu denemeler sonunda gerçek bir üstat olmaya hakk kazannır.(3)

ModeRrn Satanizm:

“LaVeyan Satanizm” diye de adlandırılan modeRrn Satanizm, Anton Szanndor LaVey tarafından kurulan ve organize bir teşkilat haline getirilen Satanist grubun adıdır.

LaVey 1966’da San Fransisko’da “Şeytan’ın Kilisesi’ni (The Church of Satan) kurmuş ve onun başrahibi olmuştur. LaVey, organize faaliyetlerinin çoğunu kilise mensupları dışındakilere çevirmiş ve kitaplar yazmaya başlamıştır. İşte bu tür faaliyetlerinin bir sonucu olarak “The Satanic Bible (Şeytan’ın Kutsal Kitabı)” 1969 yayınlanmış, onu 1972’de “The Satanic Rituals (Satanist Ayinler)” takip etmiştir. Üçüncü kitabı ‘”The compleat Witch” ise Avrupa’da basılmıştır.(4)
LaVey’in kurucusu olduğu bu Satanist grubun temel hedefi, özel olarak Hıristiyanlığa fakat genel olarak bütün dinlere karşı “alternatif bir din” oluşturmaktır. Bu günkü Satanist anlayışla ilgili İnternettte, İngilizce ve Türkçe olarak hazırlanmış bir çook yayına ve siteye rastlamak mümkün. Araştırmanın baş kısmında da, ülkemizde Satanizmi gündeme getiren hadiseleri zikredeRrkenn, bu gençlerin genellikle İnternettteki Satanist yayınlarla ilgilendikleri ve bu siteleri sürekli ziyaret (hal tavır sorgusu) ettiklerine dair Yeni Haberleri aktarmıştık. Hem bu yayınlara bir örnek teşkil etmesi açısından, hem de kenndi ifadeleriyle satanizmi nasıl algıladıklarını anlamak açısından, LordSATAN takma ismiyle bir Satanistin hazırlamış olduğu yazıyı olduğu gibi veriyoruz:

“Şu anda kenndime yer vermek istemiyorum. Önemli olan diğer bilgileri bir an önce bitirebilmek ve sizlere satanizm’i açıklamak. Ama belli başlı bilinmesi gerekenn yönlerini. Özel kısımları açıklanmayacak. Ayinlere yer vermiyeceğim. Yüzeysel olarak zaten basın siziin gözünüzü boyuyor. Bizler bebek kurban etmeyiz maalesef… Ama şunu da söylemek gerekir her dinde tanrıya bir kurban verilir bizim kurban ettiğimiz varlıklar oğlak burcunun yaratıklarıdır…
İnsanların inançları özgürdür ve buna kimse karışamaz. Sonuçta benn neye inanmak istiyorsam ona inanırım ve gerekirse de taparım. Çok kısa bir zamanda diğer eksikliklerimi de halledeceğim ve sizlere bir kaynak sunmaya çalışacağım.”

Satanizm nedir? Ve Ekoller:
Webster’s Encyclopedic Unabridged Dictionary of the English Language sözlüğüne baktığımızda, şu cümleleri okuruz; “Şeytan’a ve şey (Bilinmeyen)tanî güçlere tapmak -Hıristiyan ayinlerinin dönüştürülerek Şeytan’a tapılması- Şeytani tavırlar ve Eylemler”
Bu yeterli bir açıklama değilldir. Hiçbir özetleme veya komprime tanımlama Satanizm’i açıklayamaz. Çünkü tüm doktrinler ve kutsal metinler genellikle Satanistler tarafından reddilmektedir. Ancak Satanistler, kenndilerini tanımlayabilirler ama bunu yaparkenn paylaşma oranları çook küçüktür. Tarihin deRrinliklerinde, gerçek veya imajinatif Satanizmin geleneksel düşmanının Hıristiyanlık olduğu görülür. Şimdilerde ise, Satanistler daha ılımlıdırlar ve düzene daha çook insan hakkları ve özgürlük çizgisinde karşı çıkarlar. Buna bir anlamda; liberalizm de denilebilir, birçook Satanist liberal çizgide parti ve deRrnek üyesidirler. Ama sonuç olarak sözlük anlamında olduğu gibi, tüm Satanistler ve Satanizm “Şeytan” karakter (nitelik)ini taşırlar ve sergilerler. Geçerli ahlak kurallarına karşı çıkmaları, kenndilerine aşırı güvenleri, isyanları ve düzene zıtlıkları bu görüşü kanıtlar. Tüm inanç sistemlerinde olduğu gibi, Satanik gruplar da çeşitlidir. Faklılıklar ya da akımlar günümüzdeki birçook sosyal etkiden kaynaklanır;

Dabbler: Daha çook bu yola eğlence için sapanlar; ciddi bir amaçları yoktur. Bu Bulunduğu Kategoriye daha çook gençler girerler.

Şeytan Kilisesi: Anton LaVey’in öğretisine göre ( öyle bildirilmiştir ) kurulmuş ve çalışmaktadır. Bireyselliğe, egonun tatmin edilmesine, öz güvene ve Nietzche tarzı üstün insana inanırlar. Bu gruplar majiyi dünya (Felek)sal güç için araç olarak kullanırlar. Şeytan’ı insanlığın ardındaki itici güç olarak kabul edeRrler.
Gnostikler: iki gruba ayrılırlar;

-Promethean Gnostikleri: Edebî Şeytan’a inanırlar ama dünya (Felek)yı yaratan “Jehovah”ın Kötü (kem) bir ilah olduğunu kabul edeRrler. Şeytan “Işığı Getiren” dir. Bu çook eski veya mitolojik tanımlama. Anadolu’daki Yezidiler’de ve Ophitler’de de görülür.

-Karanlık Gnostikler: Doğanın karanlık güçlerine inanırlar. Geçici ve kaprisli bir tanrıya inanırlar, birçook batılıya göre ( öyle bildirilmiştir ) bu Kötü (kem) güçtür. Burada, bazı tarihsel Hristiyan akideleri görülür; örneğin Hindû ilahı Kali’ye tapanlar da bu grubun içindedir.

İkincil Satanistler; Hrıstiyanlığa karşıdırlar. Çoğu Satanist tanımlamasını ve kimliğini kabul etmez; kuşkucudurlar ve sabit inançların tümünden kaçarlar. Bazı Voodoo inançları Orta Çağ türü Cadıcılık ve Tantrik Budizm’in bazı formları bu Bulunduğu Kategoriye girerler.

Cehennem Kulüpleri: 18. Yüzyıl’dan kalma bir ekol. Ekolün kurucusu Wharton Dükü’dür. İçlerinde, Sir Françis Dashwood, bennjamin Franklin ve İngiliz asili Earl of Sandwich’in adlarının geçtiği bu özel kulüp, gizli ayinlerinin yanısıra, politik entrikaların, hizipleşmelerin ve okkült eylemlerin merkezi olarak bilinir. Günümüzde New York ve Londra’da halâ yaşamaktadır.

Romanlik/Promethean Satanistler: Sadece edebidirler. İzledikleri önemli isimler Wiliam Blake, Charles Baudelaire, Maupertin. Lautremont and Gabriele D’Anmunzio’dur.

Sol El Yolu Paganları: Daha çook küçük gruplar halinde Avrupa’da görülürler ve bazıları Satanist olarak tanımlanır. İki ana grup dikkat çeker; “Fraternity of BaeldeRr” ve “OrdeRr of Nine Angles-ONA” Bu gruplar gelenekçidirler ve antik kaynaklara saygı gösterirler, daha keskin ve katı, yaklaşımları vardır.

Satanism Destructive Task Force: Temel olarak Satan Kilisesinin öğretilerini uygular (majikal güç) ama eski Pagan inanışlarına da saygı gösterirler. Voodoo ve diğer büyü kolları ile yakından ilgilidirler. Kurucu: Lord Satan.

Arthur Desmond ve World Deniad Org.

Crowley’ler.

OrdeRr the Evil Eye. 12- Luciferian Light Group.
Copyright (c) 1999 Satanizm Destructive, Task Force

Kaynak: Diyanet Aylık deRrgisi, mayııs, 2001
1- Güç, Ahmet, Satanizm, İst.,1999, s. 47-48.
2- a.g.e., 119.
3- bkz., a.g.e., s.127-138.
4- LaVey’in Hayattı ve kişiliği için bkz. Güç, 105. vd.

CiNLeR


Cinler, melekler ve şeytanlar gibi akıl ve duyu organlarımızla kavrayamadığımız, görünmeyen-bilinmeyen varlıklardandır. Cinler hakkında, tüm yaratılanların yaratıcısı Yüce Rabbimizin insanlığa ulaştırdığı mesajların bir arada olduğu Kur’an-ı Kerim de  bilmemiz gereken ölçüde bilgi verilmiştir.
Cinnin yaratılışı şu şekilde ifade olunmaktadır:
Cinleri öz ateşten yarattı.(Rahman Suresi)Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.“(Hicr 27)
Kur’an-ı Kerim’de değişik lâfızlarda 32 yerde cinden bahsedilmektedir. Bunlardan 22’si cinn, 5’i cânn, 5’i de cinnet olarak geçmektedir;
Cinn :İsra (88), Kehf (50), Zariyat (56), Rahman (33), Araf (38,179), Neml (17,39), Fussilet (25,29), Ahkaaf (28,29),
Sebe (12,14,41), Cinn (1,5,6), En’am (100,112,128,130)
Cânn : Hicr (27), Rahman (15,39,56,74)
Cinnet : Hûd (119), Secde (13), Saffat (158) 2kez, Nâs (6)

De ki: Cinlerden bir topluluğun  dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur’an dinledik. Doğru yola iletiyor, ona iman ettik. Kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız. Hakikat şu ki, Rabbimizin şânı çok yücedir. O, ne eş ne de çocuk edinmiştir.  Doğrusu bizim beyinsiz olanımız, Allah hakkında pekaşırı yalanlar uyduruyormuş. Halbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler,  sanmıştık.  Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarını arttırırlardı. Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı. Doğrusu biz, göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyledoldurulmuş bulduk. Halbuki, biz onun bazı kısımlarında dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen  bir alev  huzmesi buluyor. Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?  Gerçekten biz, -kimimiz sâlih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda olmak  üzere- türlü türlü yollar tutmuştuk.  Şu gerçeği şüphesiz anladık ki, biz  yeryüzünde bulunsak da Allah’ı âciz
bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da elinden kurtulamayacağız.  Doğrusu biz, o hidayeti  işitince ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse,  artık ne bir eksikliğe uğratılmasından ne de haksızlık edilmesinden korkar.   İçimizde,  teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var.  Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır. Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.” (Cinn Suresi 1-15)

Aldatmak için birbirlerine cazip sözler fısıldayan cin ve insan şeytanlarını her peygambere düşman yaptık. Bu şeytanlar ahrete inanmayanların kalblerinin o sözlere  yönelmesi, ondan hoşnut olması ve kendilerinin isledikleri suçları islemeleri için böyle  yaparlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı, sen onları iftiraları ile başbaşa bırak.
(En’am Suresi 112-113)

Allah hepsini toplayacağı gün, “Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınz” der, insanlardan onlara uymuş olanlar, “Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin surenin sonuna ulaştık” derler. “Cehennem, Allah’ın  dilemesine   bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınız” der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir.  Zalimlerin bir kısmını, kazandıklarından ötürü diğer bir kısmına böylece musallat ederiz. “Ey cin ve insan topluluğu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karşılaşmamızdan siziuyaran peygamberler gelmedi mi?” “Kendi hakkımızda şahidiz” derler. Dunya hayati onları aldattı da inkârcı olduklarına, kendi aleyhlerinde şahidlik ettiler.” (En’am Suresi 128-130)

Cinleri öz ateşten yarattı. O halde, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?“(Rahman Suresi 15-16)

Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz  yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz.”   (Rahman Suresi 33)

Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgârı da  Süleyman’a (onun emrine) verdik ve onun için erimiş bakırı kaynağından sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı, onun önünde çalışırdı. Onlardan kim emrimizden  sapsa, ona alevli azabı tattırırdık.  Onlar Süleyman’a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit  kazanlardan ne dilerse  yaparlardı. Ey Davud ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır!  Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen  bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı. ” (Sebe Suresi 12-14)”

Bu bilgiler doğrudan ve işaret yoluyla verilmekte. Hadislerin ışığında açıklanma gerekirse insan benzeri varlıklardır. Yeryüzünde yaşadıkları gibi göğe de yükselebilirler. Bizim anladığımız manada ateşsel değil ışınsal yaratıklar olması muhtemeldir. Işığın enerjiye dönüştürülmesinde sağlanacak ilerlemelerle birlikte onlarla ilgili bir sır perdesininde kalkması beklenilmektedir.

Cinlerinde erkeği ve dişileri olduğu gibi onlarda ürerler ve ölürler. Akıl ve irade sahibidirler. Onlar da insanlar gibi emir ve yasaklara uymak Allah’a ibadet etmek için yaratılmışlardır. İnsanların peygamberleri onlarında peygamberleridir. Cennetle de nimetlendirilecekleri olduğu gibi Cehennemle de azablandırlacak olanları vardır.

Yeryüzündeki çalışmaları devam etmekle beraber, peygamberimizden sonragökyüzüne çıkıp bilgi edinme girişimleri, koruyucu melekler ve  delici alevlerle engellenmiştir.

Farklı kültürel seviyelerdedir. Hz.Süleyman devrinde ileri derecede bilimsel ve sanatsal etkinlikleri görülmüştür. Ordu da yer aldıkları gibi, mühendislik, ustalık ve dalgıçlık görevi yapmışlar, heykeller, büyük havuzlar ve sabit kazanlar inşa etmişlerdir. Günümüzde laboratuvar düzeyinde çalışmaları yapılmakta olan, eşyanın ışınlamasına sahip bilgiyi onlar bundan üçbin yıl önce elde etmişlerdi. Geçen bu kadar süre içinde teknolojilerinde ilerleme kaydetmedikleri düşünülemez elbette. Çağımızda görüldüğü söylenen ufolar, uçan daireler, merihliler‘i n onlar olmadığı ne malum. Yeryüzü medeniyetine katkıda bulunduklarını veya bulunacaklarını, Hz.Süleyman örneği önümüzde iken söylememek mümkün mü?

Işınsal vücut yapılarından kaynaklanan hızları, engelleri aşma özellikleri yönündeki üstünlüklerinin yanısıra, mantık ve muhakeme yönünden insanlardan hayli geridirler. Ancak insanların anarşi çıkarma, kan dökme gibi bazı olumsuz özellikleri daha belirgindir.
Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan  dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.(Bakara 30)

Cinler, ne geleceği bilerler ne de kendileri dışında olan olayları bilebilirler. Gayb bilgisi Allah’a mahsustur.
De ki: Göklerde ve yerde, Allah’tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler(Neml Suresi 65). Medyum, cinci ve falcıların aracılığıyla onlardan edinilecek gelecek ve geçmişe ait bilgilerle hayatı yönlendirmeye kalkışmak onlara ibadettir, ilkelliktir, çağ dışılıktır. Allah Resulü’nün ifadesiyle Kur’an-a inançsızlıktır, inkara yuvarlanmaktır. Öyle veya onlardan alınacak bilgiler İslam hukukuna göre geçersizdir. Doğruların içine ekledikleri yanlışlara güvenilebilinir mi? Hangisi doğru hangisi yanlış bilinebilinir mi? Bir kere bir ikileme düşüldükten sonra çıkılabilinir mi?

Cinlerin insanları görmelerine bir mani yoksa da vücut yapılarımızın farklılığı sebebiyle insanların onlarla işitilebilir ve görülebilir fiziksel bir beraberliğe girmelerinde engeller bulunmaktadır. Bunun yanı sıra peygamberler ve seçilmişlerin kendilkeri ile görüştükleri gerçektir. Doğruluklarına artık neredeyse kuşku duyulmayacak şekilde çoklukla yaşanan, belki de siz şu satırları okuyanlarında yaşadığı ve yaşanmaya devam eden olaylar, bir cin maskaralığı olan ruh çağırma oturumlar ve benzeri müşahedelere dayanan çeşitli TV kanallarının gizemli adlar altında yayınladıkları istisnai olaylar  insanlarla cinler arasında ilişki kurulabileceğine bir kanıt olarak niye kabul edilmesin ki?

Bu arada unutulmasın ki, onların hep görülmez olmadığını düşüncesine saplanmayalım. Bazı şeytanlaşmış insanların varlığı malumlarınızdır. Bu tip insanlardan Allah’a sığınılması Kur’an da açıklanmaktadır.
O sinsi vesvesenin şerrinden, O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler) fısıldar.  Gerek cinlerden,gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınırım!” (Nas 4-6)
Bilmediğimiz yöntemlerle zarar verme kapasitesine sahip şeytanlaşmış cinler vesvese verebilir, kalplerimize şer tohumları ekebilirler. Dinimizde haram olan büyü türü işleri oyunlarına alet edebilirler.  Ancak şu unutulmamalıdır ki  mahiyeti bilinmeyen fısıldamalar dışında hayatımıza müdahale yetkileri yoktur. İnançlarını yaşayan, Allah’ı zikreden ve kendilerinden Allah’a sığınan müminler üzerinde cinlerin hiç mi hiç etkileri yoktur.
Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş  şeytandan Allah’a sığın!  Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur. Onun hakimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah’a ortak koşanlaradır. Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş  şeytandan Allah’a sığın!(Nahl 98-100)
Bilinmelidir ki cinlerin muminleri, insanların müminleri gibi bizim kardeşlerimiz, dünya ve ahiret dostlarımızdır.

Bizler gibi mükellef varlıklar olan cinler kendileri gibi görünmeyen olan, müşterek düşmanlarımız olan şeytanlar tarafından saptırılmaya çalışılmaktadır. Görrünmez olmalarından dolayı onları birbiriyle karıştırmamak lazımdır. Şeytanlar cinlerden farklı olup şerlere odaklanmış varlıklardır.

Varlıkları peygamberimiz tarafından açıklanan cinler aleminin hayvanları, mükellef varlıklar olan cinlerle karıştırılarak cinlerin yılan ve köpek gibi suretlere girdikleri  yanılgısına düşülebilimnmektedir. Allah’a muhatap olma yüceliğine erdirilmiş, Kur’an insanı olmaya aday varlıklar olan sorumlu cinlerin hayvan suretlerine sokulup korku salınması maalesef hadislere kadar sokulabilmiştir.

Bir diğer yanıltıcı husus da bazı hadisler de hastalık etkeni olarak gösterilen ve görünmez olma nitelikleri sebebiyle kendilerine görünmez varlıklar anlamına cin denilen mikroplar türünde varlıkların, mükellef varlıklar olan cinleranlamına algılatabilmesidir. Bu bir hatadır, bu hataya düşmemelidir.